Herhalde, parfüm dünyasında, One Million kadar tartışılan ve konuşulan bir parfüm yoktur...
Fransız markası Paco Rabanne' nın 2008 yılında piyasaya sürdüğü One Million, kimilerine göre bir
fenomen, kimilerine göre piyasa işi sıradan bir koku olarak değerlendirilmekte...
Ben ise, One Million ile ilgili daha önceki yorumlarımda, bu parfümü
modern tatlı baharat parfümlerinin öncüsü olarak vasıflandırmış ve önemli bir parfüm katında gördüğümü ifade etmiştim.
Neler söylemedik ki One Million için...
Kimileri
gece kulübü kokusu dedi... Kimileri
hayatımın parfümü dedi... Kimileri ''ucuz, sentetik, yapay, basit'' dedi... Kimileri ''One Million' a laf edecek adamın alnını karışlarım'' dedi...
İnsan zihninde ve ruhunda bu denli alâkasız çağrışımlar yapan ve insanları bu denli aşırı uçlara sürükleyen bir parfüm görmedim.
O zaman, neden ha bire bu parfümü kullanıp duruyoruz ?
Bir numarası mı var ? Bir büyüsü, tılsımımı var ? Muhteşem ya da
aykırı bir kokusu mu var?
Sözün kısası, One Million, çok çeldirici ve üzerinde fikir birliğine varılamayıp anlaşılamayan bir parfümdür.
Ama gelin, biraz odak noktamızdan uzaklaşalım...
Bu aralar, kendime, basit bir parfüm yapmak merakına kapıldım. Evde parfüm yapımı teknikleri üzerine, internetten okumalar yapıyorum. Kitapçılarda bu konuyla ilgili pek kaynak bulamadım. Bitki, çiçek ve amber esansları satın alıp, küçük bir şişede karıştırıp, kendi parfümümü üretmeye niyetlendim.
Geçen gün de, bu amaç için, Hacı Bayram Camiî' ne yakın olan kitapçılar çarşısına uğradım. Oradaki dükkânlarda teşhir edilen esansları kokladım ve değerlendirdim. Parfümle uğraşıp, onunla ilgili yazı yazıp da, Hacı Bayram' a uğramamak gibi bir şey olmaz. Aynen daha öne nasıl Harvey Nichols' a, Kentpark' a uğradıysam...
Dedelerimizin kullandığı esansları bilirsiniz. Biz onlara
hacı yağı diyoruz. Bu, genellikle bir küçümseme, basit görme ifadesidir. Çocukken bize, onların hacıdan gelen yağlar olduğu söylendi. Dedemiz bize bu esanslardan sürdü. Çok yağlı, çok yoğun şeylerdi. Koyu bir renkleri vardı. Küçük, basit şişelerdeydi. Annemiz ise, '' bir daha böyle kötü kokular sürme. Dedene söyle, sana sürmesin. Bir daha bu kokuları sürdüğüne şahit olmayacağım...'' derdi. Biz de, '' bana ne, bana ne, sürcem işte...'' diye diklenirdik.
O hacı yağları işte, çok geç keşfettiğimiz, ama aslında bizde eskiden beri bulunan bir sevgiyi açığa çıkardı=
Amber ve miske olan sevgiyi ve de tutkunluğu... O,
hacı yağı dediğimiz şeyler işte, amber ve miskten başka bir şey değildi. Ve bunu çocukken bilmiyorduk, bize söylemediler. Hacı yağı mı ? Tu kaka!... Onlar pis (!) şeylerdi. Yabanîydi. Yasaktı. Kötüydü.
Oysa bugün, neredeyse bütün firmalar Doğu kültürüne göndermeler yapan
amber temalı parfümler üretiyorlar. Amber ve miskin değeri böylece anlaşıldı ve teslim edildi.
Dede figürüyle ilişkilerimiz ve hacı yağlarıyla olan tanışıklığımız böyle garip bir maceraydı...
One Million da, aynen bu hacı yağları gibi, günlük hayatımızın bir parçası oldu.
Ne var ki, dedelerimize herhalde bir teşekkür borçluyuz. Parfümlerle bizi ilk defa tanıştıran ve bize parfüm sevgisini aşılayan onlar oldular. Şimdi, onlardan bu gök kubbede hoş bir sedâ yankılanıyor- o kadar.
One Million fenomenini de ben, hacı yağları ile ilişkilendirerek değerlendirmek istiyorum...
One Million, elbette dünyanın en iyi parfümü değil. Daha iyileri de var. Ne var ki, muhteşem bir parfüm olması gerekmiyor. Kokusunda bazı aksaklıklar da var. Ama bunları pek önemsemiyorum.
One Million, bizim kültürümüze çok yakın bir koku olduğu için bu denli sevildi ve tutuldu. Onda olan her şey, bizde de var. Her yerde en çok aranan ve talep edilen parfüm One Million oldu. Bu olgu, amber temalı parfümleri aramamıza benziyor. Amber kültürü, denilebilir ki, bize dedelerimizden miras kalmıştır. Zaten,
her ne arıyorsan, o sende vardır. Sende olmayan bir şeyi arayamazsın. One Million' a çok kolay ulaşıyoruz. Her açık parfümcüde esansı var. Artık hayatımızın bir parçası oldu. Marketten ekmek alır gibi, One Million alıyoruz. One Million, kendini kullandırıyor, reklama ihtiyacı yok.
One Million' a koku karakteri olarak çok benzeyen parfümler, mesela Osmanlı saray ve konaklarında da kullanılıyordu. Fatih' in, Kanunî' nin kokuları bu cümledendir. Osmanlı günlük yaşamında ve protokolünde, çiçek yağlarıyla dengelenmiş
tatlı baharatlı esanslar revaçtaydı. One Million' da da tatlı baharatlar var. Bu tip kokuları Fatih Sultan Mehmed, kubbe altı toplantılarında da kullanıyordu.
Yani, One Million' un kokusu, atalarımızdan gelen genetik bir miras gibi bize kalmıştır.
One Million deyince, aklınıza ne geliyor ?
Benim aklıma duvara asılmış otantik kilimler, köy evlerinin tabanını kaplayan yörük halıları, gene köy evlerindeki alçak sedirlerin üstüne örtülen kilimler, eskiden mutfaklarımızı süsleyen bakır kap- kacaklar, siniler, tepsiler geliyor.
One Million deyince, annemin yemekli kabul günlerini hatırlıyorum. Hamur işleri, salatalar, kısırlar, mercimekli köfteler, kurabiyeler ve kekler hazırlardı. Misafir arkadaşlarına çay ve kahve ile ikram ederdi. Biz de okuldan gelince, bu ziyafete konardık. Daha kapıdan girerken, güzel kokular etrafı sarardı. Sofra takımları, pastalar, börekler... gözümüze altın gibi parlaklık saçıyordu. One Million' ın külçe altın gibi şişesi...
One Million bize sevdiğimiz, hoşlandığımız, özlemini çektiğimiz şeyleri hatırlatıyor. Lüks, konforlu, keyifli, ama günlük hayatın içinde bir yaşamı hatırlatıyor. Bizde güzel ve olumlu duygular, anılar bırakıyor. Çay gibi, su gibi, ekmek gibi sevdiğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz bir şey...
One Million, bugünün modern bir
Hacı yağı kokusudur. Çünkü, artık gündelik hayatımıza etkisi ve bizde uyandırdığı düşünce ve hatıralar bakımından, eskinin hacı yağlarının yerini tutmuştur. Önemi de buradan kaynaklanmaktadır.
Kendinize en uygun parfümü seçip, beğeniyle kullanabilirsiniz. Parfüm Testimize katılın. http://7nota1parfum.blogspot.com.tr/p/parfum-testi.html